7 Haziran 2016 Salı

AŞK ROBOTLAŞTIRIR..

      Aşk köpekleştirir diye bir yazı okumuştum yıllar önce.

 Tüm gece o cümlenin ne anlama geldiğini düşünüp durmuştum. Tan vakti ağarırken çil horozun sesiyle irkildim ve o an buldum cevabını. Çil horoz her tan vaktinde sanki programlanmış gibi ötüyordu, öyle koşullanmıştı çünkü... Evet, aşk köpekleştirir çünkü aşkın şarabını içenler aşk yasasını yol haritası gibi görür ona göre hareket etmek zorunluluğu duyarlar... Body kızım kap şunu, Body kızım koş, aferin kızım, getir kızım... Deriz ya köpeğimize işte aşk da bize aynı yasayı uyguluyor aslında oğlum şu hediyeyi al, kızım şu elbiseyi giy, oğlum şiire şu gül yakışır... Der durur bize...  Biz de ona koşulanmış gibi robot gibi aşkın bizden istediğini yerine getiririz. Kim bilir kaç kurban vermişizdir. Vampir gibi kanımızı içtikçe daha da susuyor aşk. Biz programlanmış insan türü canımızın yanmasından ders çıkarmadan her dert, her acı mubahtır bu yolda düşüncesiyle her defasında aynı yolu bir daha yürüyoruz...

       Derindir hicran yarası, Başka acılara benzemez. Yara bantlarıyla pıhtılaşmaz mesela. Çünkü ruhta oluşur ve ruhun mutluluğa kangren olur. Silinir tüm yağmur damlalı gülüşlerin. Hicran yarasını narkozla uyuşturamasın. Rakı sürersin yaralarına çoğu geceler. Rakı ve karanlık kabuk bağlar yarana sanırsın çoğu zaman ama güneş ufuktan doğdu mu oyuncağı elinden alınmış bir çocuk gibi yeniden açılır gözlerinin vanaları. Dinginleşmez hırçın acıların...

      Günler, aylar, yıllar geçer, şakaklar kar toplar, yüzün neştere tutulmuş gibi derin çizgilere bürünür ama gözlerin hiç yaşlanmaz sevdan taze bir gül gibi dalında kokmaya devam eder. Ve yüreğin hala aynı acı nefeslerle solar tüm karbondioksitleri. Gramejinden eksilmez hicran yaran. Dipsiz kör kuyu, zifiri karanlık ve hala ürkütücü gözlerle besler firağı...

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder